Başka hiçbir peygamberin biyografisi İslam Peygamberinin biyografisindeki kadar fazla tarihi delile dayanmamaktadır. Hz. Muhammed (sav) ve O’nun yaşadığı dönemle ilgili bildiklerimiz Luther ve Calvin hakkında bildiklerimizden daha fazladır. Bu nedenle tarihin desteği olmadan Hz. Muhammed (sav)’in okuma yazmasının olup olmadığını ortaya koyamayız.
Mekke altıncı yüzyılda Arabistan’ın en önemli şehriydi; hem yılda bir kez gidilen bir hac merkezi hem de antik Palmira ve daha da antik bir kent olan Tiema’nın yerini alan son derece kozmopolit bir merkezdi. Mekke nüfusu geçimini Anadolu, Suriye, Hindistan ve Çin’le yaptıkları ticaretten sağlamaktaydı.(1) Ancak, isimleri bilinen on beş kişi haricinde şehrin Hicret öncesi nüfusunun tamamı okuma yazma bilmiyordu.(2) Sadece Yemen, Hayber, Yesrib (Medine) ve Tiema’da yaşayan Yahudiler bir Kutsal Yazıt’ı okuma becerisi ile övünebiliyordu, ancak ortada onların kutsal kitaplarının Arapça’ya çevrilmiş olduğunu gösteren bir kanıt yoktur. Hıristiyanlar Yemen, Necran, Gassan, Hira, Bahreyn’in dağlık bölgelerinde ve Basra Körfezi’nde bulunan diğer adalarda etkindiler, fakat Hıristiyan Yazıt’ının ilk Arapça versiyonları sekizinci yüzyıla kadar uzanmaktadır.(3) Hz. Muhammed (sav)’in zamanında İncil’in ya da bir bölümünün Arapça’ya çevrilmiş bir versiyonu bulunmamaktaydı.(4) Arap hayat tarzının baş tacı ve simgesi şiirdi ve günümüze kadar gelebilmiş en eski Arap şiirleri M.S. 512’ye kadar uzanmaktadır. Ancak, bu şiirlerin yazıya geçirilmesi yaklaşık iki yüzyıl sonra gerçekleşmiştir.(5) İslamiyet’ten önce neredeyse hiçbir yazılı metin bulunmamaktaydı. Kur’ân-ı Kerim düzyazı şeklinde yazılmış olan ilk Arapça kitaptır.(6) Tarihçiler Kâbe’nin duvarlarına asılmak için yazılan Muallakat-ı Seba‘yı Araplara ait ilk yazılı kayıtlar olarak göstermektedir.(7) Bu durumlar “Bir tüccar olarak Hz. Muhammed (sav)’in muhtemelen belirli bir düzeyde okuma yazma bilgisi vardı.” şeklindeki varsayımı haklı çıkarmakta mıdır?(8) Hz. Muhammed (sav) boş boş yıldızlara bakan birisi ve deli bir şair olarak adlandırılmış; kendisine taşlar atılmış, geçtiği yollara dikenler dökülmüştü. Hz. Muhammed (sav)’in amcaları kendisiyle alay ediyorlardı ve halkın büyük çoğunluğu O’na (sav) zulüm görmekten daha ağır olan bir horlama ve ilgisizlikle davranıyorlardı. Fakat burada sorulması gereken soru; Peygamberi karalayan kimselerin – kendisi ümmi bir Peygamber olduğunu iddia ederken- aslında çok iyi derecede okuma yazma bildiğini göstererek neden O’nun dindar sahteciliğini ortaya çıkarmadıklarıdır?(9) Peygamber’in aktardığı vahiyleri çürütmek, O’na zulmetmekten daha kolay ve daha akıllıca olmaz mıydı? Buradan çıkarım yapılacak olursa, Peygamber’in okuma yazma bilmeyen birisiymiş gibi davranmak istediğini söyleyen eğitimli bir ilim adamının bu tür imasını nasıl açıklarız? (10) Peygamberlik iddiasından sonra Hz. Muhammed (sav) hayatında hiçbir anını ashabının gözlerinden uzak inzivaya çekilerek geçirmemiştir. Allah’ın Peygamberinin ashabına aralarındayken ya da yalnızken, camide ya da savaş alanında, namaz kıldırırken ya da savaş idare ederken, minberdeyken ya da odadayken O’nun söylediklerini ya da yaptıklarını başkalarına değiştirmeden anlatılması hakkında kesin talimat vermiş olması da son derece önemlidir. Sonuçta Hz. Muhammed (sav)’in ashabından yetmiş kişi O’nun hakkında her şeyi öğrenmek için evinin yakınındaki bir camide yaşarken, eşleri O’nun özel ilişkileri hakkında özgürce konuşabiliyordu. Bir de on yıl boyunca günde beş vakit kıldırdığı cemaat namazlarına katılan Medineli insanları unutmamak gerekir. Ayrıca yapılan seferlerde Hz. Muhammed (sav)’in etrafında daha da fazla kişinin bulunduğu ve bu kişilerin belirli bir süre boyunca beraber vakit geçirdiği durumlar da olmaktaydı. Herkes Allah Rasûlü hakkında bildiği her şeyi başkalarına anlatmanın kendi üzerinde önemli bir sorumluluk olduğunu biliyordu. Uyuduğu odanın dolabından pazar yerine kadar hayatı ile ilgili hiçbir şey bir sır olarak kalmamıştır ve bütün bu hususlar kaydedilerek nesilden nesile aktarılmıştır. Hemen her konuda Hz. Peygamber’in hadislerinin henüz kendisi hayattayken kaydedildiği ve hayatı hakkındaki detayların bu bilgilerden yola çıkarak elde edildiği bilindiğine göre okuma yazma becerisi ile ilgili de hadis olmasını beklemek mantıklı olmayacak mıdır? Batı’da bile Peygamber’in okuma yazma bilmediği sonucuna varan ilim adamlarının sayısı az değildir. Sale şöyle yazmaktadır, “Aldığı eğitime gelince, hiç eğitim almadığı itiraf edilmektedir; kabilesinde verilen geleneksel eğitimden başka bir eğitimi yoktu, edebiyat olarak adlandırdığımız alan ise ihmal ediliyor ve belki de küçümseniyordu.”(11) Yine ehil bir alim olan Doktor Theodor Noldeke şöyle demektedir: “Muhammed’in gerçekten okuma yazma bilip bilmediği tartışmaya açık bir konu olsa da, İncil’i veya diğer kitapların hiçbirini okumadığı kesindir.”(12) Aynı yazar başka bir yerde Peygamber’in “kendisinin yazı dilini anlamadığını” yazmıştır.(13) Aslında Batılı ilim adamları arasında aynı kanaati dile getiren daha bir çok kişi bulunmaktadır. (14) Çağımızda Hz. Muhammed (sav)’in okuma yazma bildiğine dair neden bu kadar ısrar edildiğini aydınlatacak bir diğer gerekçe de şudur: Materyalist düşünce biçimlerinden fazlaca etkilenildiği günümüzde insanlar nedensellik ilişkisi kurma eğilimindedirler.
Şimdi Peygamber’in okuma ve yazma sanatına aşina olmamasının neden Müslümanlar için bir inanç meselesi olduğu ve Allah’ın Kelamı olan Kur’ân vahiylerinin bu inanca herhangi bir şekilde dayanıp dayanmadığı konusuna dönelim. Kur’ân-ı Kerîm şüphesiz Peygamber’in okuma yazma bilmemesini Kur’ân’ın ilahî bir kaynak olmasının kanıtlarından biri olarak gösterir. Fakat bu hiçbir şekilde Kur’ân-ı Kerim’in Allah’ın Kelamı olduğunun kabul edilmesinin tek nedeni değildir. Kur’ân içerisinde Kur’ân’ın Allah’ın vahyi olduğunu açıkça ifade eden daha birçok âyet bulunmaktadır. Doğruyu söylemek gerekirse, inancını Hz. Muhammed (sav)’in peygamberliğine dayandırmış olan biri, Hz. Muhammed (sav)’in okuma yazma bilip bilmemesine bakmaksızın Kur’ân’ın ilahî kaynaklı olduğunu kabul etmelidir. Müslümanlar eğer Peygamber’in okuma yazma bilmediğine inanıyorlarsa, bunun nedeni Kur’ân’ın ilahî kaynağına olan inançlarının buna dayanması değil, Kur’ân’ın bunu özel olarak belirtmesidir. Hz. Muhammed (sav)’in okuma yazma bilmemesi konusuna ilahî vahiy içinde yer verilmesi gerçeğinden dolayı bu mesele Müslümanlar için önemlidir; fakat bu meseleyi inkar edenler için bu belki de daha fazla önem taşımaktadır. Çağımızda Hz. Muhammed (sav)’in okuma yazma bildiğine dair neden bu kadar ısrar edildiğini aydınlatacak bir diğer gerekçe de şudur: Materyalist düşünce biçimlerinden fazlaca etkilenildiği günümüzde insanlar nedensellik ilişkisi kurma eğilimindedirler. Bu durum maddi dünya dışındaki her şeyi reddetmelerinin nedenidir, ne var ki, Sünnetullah sonsuz bir şekilde çeşitli ve karmaşıktır ve bu gözlerimiz önünde bariz bir gerçek olarak dursa da her şeyin nedeninin farkına varmak çoğu zaman mümkün olmamaktadır. Bu nedenle, bu kişilerden Kur’ân’ın okuma yazma bilmeyen bir Peygamber’e vahyedildiğini kabul etmeleri istendiğinde, çoğu bunun inanç ve iman konularıyla ilgili olduğunu söyleyip reddetme eğilimindedirler. İlhamın ötesine geçmeyen Hıristiyanlık gibi dinlerin çekiciliğine kapılmış bazı kişiler İslami vahiy ve peygamberlik kavramlarını kabul etmekte zorlanabilirler. Bu bağlamdaki İslami bakış açısını reddetme nedeni, sadece insan mantığının geçerliliği üzerine kurulu çağdaş bir akılcılıktır ki bu sadece aklın yansıması olup yaradılış itibariyle dünyeviliğe yönelme eğilimindedir. |
Kur’ân Peygamber’in Ümmi Olduğunu Söylüyor
Kur’ân-ı Kerîm şüphesiz Peygamber’in okuma yazma bilmemesini Kur’ân’ın ilahî bir kaynak olmasının kanıtlarından biri olarak gösterir. Fakat bu hiçbir şekilde Kur’ân-ı Kerim’in Allah’ın Kelamı olduğunun kabul edilmesinin tek nedeni değildir. Kur’ân içerisinde Kur’ân’ın Allah’ın vahyi olduğunu açıkça ifade eden daha birçok âyet bulunmaktadır.