A. Beden Dilini Okumanın Tebliğ Açısından Anlamı
Tebliğ, Yaratıcıdan alınan ilahî öğretiyi insanlara ulaştırma görevidir. Bu, sadece ulaştırmayı değil, aynı zamanda açıklama ve bir pratik olarak sunmayı da içine alır.
Her ne kadar Rasûl’e görevinin sadece ulaştırmak olduğu, daha ötesinin kendi insiyatifinde bulunmadığı hatırlatılıyorsa da tebliğden maksat muhatapları İslami öğretiye açmak, keyfiliğin işlediği bir ortamdan, ahlakilik ve hukukiliğin egemen olduğu bir sorumluluk ortamına çekmektir. Nitekim kendisi de muhtelif vesilelerle ümmetinin diğer ümmetlere karşı çokluğuyla öğüneceğini ifade etmiştir.
İnsanları ikna etmede, öğretinin mahiyeti kadar önemli olan muhatap kesimi tanımak, tanımaktan da öte onları anlamaktır. Etkilemenin, iyi bir iletişimin sonucu olduğu her zaman söylenir. Ancak doğru bir iletişimle muhatabı anlamanın ilişkisi aynı oranda fark edilip dillendirilmez. Oysa ideal bir iletişimde anlamanın, iletişimin yönünü tayin edecek oranda bir rolü olduğu unutulmamalıdır.(1) Bu açıdan anlatmanın ve etkilemenin kendisine misyon olarak verildiği bir şahsiyetin, doğru iletişim ve etkileşim adına öncelikle muhataplarını anlaması hiyerarşik bir gerektir.(2) Aksi halde böylesi bir hiyerarşiye dayanmayan her bir teşebbüsün olumsuzlukla sonuçlanması sürpriz olmaz.
Sözlü iletişim, anlamanın bir çizgisini teşkil etmekle birlikte, bu konuda ön planda olan elbette ki bedensel iletişimdir. Zira bedenin verdiği mesajlar, sözlü olanlara göre daha gerçekçi ve dolayısıyla daha inandırıcıdır. Bu sebepledir ki, muhatap kitle kültürel seviyesini, psikolojik durumunu, ilgi ve niyetini anlamada /okumada bedensel iletişim hep ön planda yer alır. Bir takım açılımları sağlamada ağırlık görünürde sözde olsa da sözlerin arkasında gizlenen bedensel mesajlar tebliğci için değerlendirilmeye esas birer veri başarısı, bu mesajların doğru bir niteliğindedir.(3) Tebliğcinin başarısı, bu mesajların doğru bir şekilde okunması ve dikkate alınmasıyla yakından ilişkilidir. Muhatabın o anki durumu, önceliği bu mesajlarda saklıdır. Zaman ve ortam seçen, kapasiteyi gözeten, önceliğe uyan, amaca yönelen yüklemeler; ancak bedensel mesajlara uyarlanan yaklaşımların neticesidir. Bu tür iletişimlerin yansımaları elbette ki müsbet olacaktır. İletişimden beklenen etkileşim, iletişimin bu şekilde bedensel mesajlara uyarlı bir şekilde seyrine bağlıdır.
Hz. Peygamber de görevi gereği aldığı mesajı kitlelere ulaştırırken, muhataplarından aldığı bedensel izlenimler kendisi için daima yönlendirici olmuştur. Onların arzu ve iştiyaklarını, önceliklerini, ihtiyaçlarını, niyetlerini tesbite çalışırken aldığı izlenimlere sık sık baş vurmuş, stratejisini buna göre belirlemiştir. Aynı zamanda bedensel mesajlara muhalif bir yaklaşım ortaya koymaktan kaçınmıştır.
B. Başkalarına Ait Beden Dilinin Hz. Peygamber Tarafından Algılanışı ve Bu Algılamanın Yansımaları
Başkalarının sergilediği beden dilinin Hz. Peygamber tarafından algılanış keyfiyeti, O’nun bu dile duyduğu ilginin tespiti açısından ayrı bir merak konusudur. Böyle bir tetkik neticesi ortaya çıkacak pozitif tablo, aynı zamanda kendisinin beden dili kullanımındaki bilincinin de bir ifadesi olacaktır. Şimdi konuya ilişkin örnekleri tetkik edelim.
Ebû Hureyre’nin anlattığına göre bir defasında kendisi açlıktan bitkin bir vaziyette herkesin gelip geçtiği bir uğrak noktasına oturur. Oradan geçen Ebû Bekir’e Kur’ân’dan bir âyet sorar. Amacı Ebû Bekir’in, açlığını fark ederek kendisini doyurmasıdır. Ancak Ebû Bekir durumu anlayamaz. Ömer geçer. Ona da aynı amaçla Kur’ân’dan bir âyet sorar. Ancak o da asıl maksadı çözemez. Derken Rasûlullah geçer. Kendisini gördüğünde gülümser. Kalbinden geçeni ve yüz ifadelerini fark ederek, “Ey Ebû Hureyre beni takip et.”, der.(4) Rasûlullah’ın Ebû Hureyre’nin yüzüne bakıp tebessüm etmesi, onun yüz ifadeleri ve tavrını okuyarak, maksadını anlamış olmasının bir göstergesidir. Nitekim gülümsemesinin ardından, “Beni takib et.” demesi de, tebessümünün hangi bağlamda olduğunu belirlemektedir.
Hz. Peygamber’in yanında sövüşen iki şahıstan öfkelenip yüzü kızaranın ve şah damarları şişen şahsa dua tavsiyesinde bulunması, muhatabı olduğu beden dili karşısındaki tavrını göstermesi bakımından manidardır.
Abdullah b. Mesud’la alakalı şu rivayeti, konunun son örneği olarak ele alalım. Rivayete göre oldukça çelimsiz bacaklı olan Abdullah b. Mesud’un bir defasında erâk ağacına çıkıp misvaklık dal koparırken / toplarken esen rüzgardan bedeninin sarsılmasına sahabe-i kiram gülmüşlerdi. Rasûlullah niçin güldüklerim sorup da, “bacaklarının çelimsizliğine” cevabını aldığında, bu çelimsiz bacakların kıyamet günü tartıda Uhud Dağı’ndan daha ağır geleceğini yeminle ifade etmişti.(5) Sahabe-i Kiramın gülmeleri üzerine Rasûlullah’ın hemen sebebini öğrenme girişimi, O’nun beden dili konusundaki duyarlılığını ortaya koymaktadır. Ayrıca burada Rasûlullah’ın, onlara gülme sebeplerini sorması, mutlak manada kendisinin gülme nedenlerini fark etmediği anlamına gelmez. Bu, Hz. Peygamber tarafından gülme nedenlerinin anlaşıldığı halde, onlara bir uyarı mahiyetinde yöneltilmiş manalı bir soru da olabilir.
C. Beden Diline Dair Sahabeye Yönelik Bazı Motivasyonlar
Rasûlullah’ın bir ölü için normal şekilde ağlayan kadınları bundan nehyeden Ömer’e, “Ey Ömer! Bırak, ağlasınlar. Zira bugün gözün yaş dökeceği zamandır…”(6) yönlendirmesini bedensel bir motivasyon olarak değerlendirmek gerekir ve yukarıdaki müdahalesinden farklı değildir. Burada söz konusu olan da, üzüntünün – normal çizgiyi aşmamak kaydıyla – bedensel / fiziksel planda yaşanmasıdır. Bu anlamda ağlamak ise, üzüntünün bir tür bedensel ifadesidir. Yani Allah Rasûlü üzüntü ve acı anında ağlamayı, bu anda yaşanan duygunun bedenî bir tezahürü saymakta ve buna çağırmaktadır. Esasen duyguların bedene aşırı ölçüde yansımasını sünnet anlayışının dışına taşan bir beden dili saymıştır.
“Allah, bahşettiği nimetin izinin kulu üzerinde görülmesinden hoşnut olur.”(7), ifadesi yine bedensel bir yönlendirmedir. Rasûlullah, bu açıklamasını imkan sahibi bir kimsenin pejmürde kıyafeti sebebiyle yapmıştır. Açıklama sebebi giyim olmakla birlikte, bu yönlendirmeyi sadece giyimle sınırlandırmak doğru olmaz. Ancak giyimin de nesnel bir beden dili olarak yoğun bir mesaj merkezi oluşturduğunu unutmamak gerekir. Hülasa israfa kaçmadan normal olarak giyinmek, yemek-içmek ve bir takım harcamalarda bulunmak verilen nimetlerin bedensel bir anlatımıdır. Bu ise, bir çeşit şükürdü.
Doyulmuş olsa bile, başkaları da işlerini bitirmeden sofradan kalmamak, yine bedensel niteliği haiz bir tavsiyedir. Doyan, ancak başkası (başkaları) yemeğe devam ettiği için sofradan kalkmayan kimse, sofrada bulunması sebebiyle, en azından beden dili olarak yemeğe devam ediyor mesajı vermektedir. Yemeye devam edenler bu görüntü sayesinde başkalarının gözlerine hedef olmaktan korunacaklar, en azından kendileri böyle bir zehaba kapılmayacaklardır.
Hz. Peygamber, aynı zamanda olumsuz algılamalara sebep olabilecek bazı beden dillerine de yerine göre müdahale etmiştir. Kâbe’yi tavafı esnasında burnuna geçirilmiş halkadan çekerek bir adamın, diğerinin tavafına yardımcı olduğunu görmüş, hemen halkayı kesmiş ve yardımını elinden yapışarak gerçekleştirmesini tenbihlemiştir.
“Üç kişinin bulunduğu bir ortamda, iki kişi üçüncüden ayrı olarak kendi aralarında fısıldaşmasın, bu, üçüncüyü üzer.”(8), ifadesi yine aynı kategoride değerlendirebileceğimiz bir başka rivayettir. Rasûlullah bu tavrıyla farkında olmadan, böyle şüphe uyandırıcı, üzüntü verici bir görüntü oluşumunu engellemeyi hedeflemiştir.
Yerine göre hakikatle uyuşmayan maksatlı görüntüler de Rasûlullah’ın müdahalesinden payını almıştır. Alıyormuş gibi görünerek fiyatı yükseltmeyi yasaklayan rivayet, konunun bir başka örneğidir. Müşteri gibi davranarak, fiyatı arttırmaya çalışarak, malın değerinden fazla artmasına, dolayısıyla gerçek müşterinin aldanmasına neden olabilir. Allah Rasûlü, konuya ilişkin beyanıyla sahtekarlık amaçlı böylesi bir görüntü vermekten nehyetmiştir.
Sonuç
Hz. Peygamber, kendisine tevdi edilen mesajı kitlelere ulaştırırken, muhataplarından aldığı bedensel izlenimler kendisi için daima yönlendirici olmuştur. Onların ilgi ve arzularını, önceliklerini, ihtiyaçlarını, niyetlerini, ruhi durumlarını tespite çalışırken bu izlenimlere sık sık başvurmuş, stratejisini buna göre belirlemiştir. Aynı zamanda muhatap kaldığı bedensel verilerle uyuşmayan herhangi bir yaklaşım ortaya koymaktan da özenle kaçınmıştır.
Hz. Peygamber’in faaliyet alanı sadece sözel boyutla sınırlı değildir. Tabii olarak bedensel anlatımlar da motivasyona hedef bir alan teşkil eder. Kendisi bu çerçevede, iyi olan beden dili kullanımına yönlendirirken, uygun bulmadığı bedensel anlatımlara müdahale etmiştir. O (sav), insanları etkilemek gibi bir misyonun sahibi olarak, etkilemenin düzgün bir iletişimin sonucu olduğunu fark etmiş ve ideal bir iletişim adına insanları anlamaya ayrı bir değer atfetmiştir. Yirmi üç yıllık sürecin sonunda öğretisini getirdiği nokta, O’nun iletişim kurmadaki başarısının, daha doğrusu anlamayı anlatmaya önceleyişinin çarpıcı bir ifadesi olmaktadır. Hiç şüphesiz kendisini başarıya ulaştıran anlama öncelikli bu yaklaşım, bir görev olarak anlatma ve etkilemeyle ilgili herkes için hiyerarşik bir formül oluşturmaktadır.
1) Zuhal-Acar Batlaş, Bedenin Dili, s.8.
2) Nitekim Doğan Cüceloğlu bu bağlamda, insanı değiştirebilmek için önce insanı anlamak gerektiğini söyler. Bk. Cüceloğlu, İnsan İnsana, s.46; Batlaş, Bedenin Dili, s. 139.
3) Bu anlamda beden, ruhun eldiveni olarak nitelenmiştir. Eldivene bakarak elin hareketlerinin fark edileceği gibi, bedenî anlatımlarının gözlemlenmesiyle de iç duyguların keşfedilebileceğine işaret edilmiştir. Bk. Molcho, Beden Dili, s.27; Schober, Beden Dili, s. 38-39; Necati Kara, Kur´ân´da Beden Dili, İstanbul 2004, s.242.
4) Buharî, Rikâk 17.
5) Ahmed b. Hanbel, c.I, s. 420-421.
6) Ahmed b. Hanbel, c.I, s. 110,273; İbn Mace, Cenaiz 53; Nesaî, Cenaiz 16.
7) Tirmizî, Edeb 3; Ayrıca bk. Ebû Davud, Libas 15.
8) Ahmed b. Hanbel, c. I, s. 438; Ebû Davud, Edeb 24.